Vicdanımın Sesi

Sebil fikirler görüşler paylaşımlar…

Nükleer Güç: He-Man Olabilmek!

Hemen herkes bilir, çizgi film kahramanı He-Man in en çarpıcı, akılda kalıcı cümlesidir; ‘’Güç bende artık’’. Hakim ve kötü güçler karşısında pasif, pısırık ve zayıf sayılabilecek kahramanımız (Edım) ancak sihirli – kritik güce erişebildiğinde rakipleriyle baş edebilecek kudrete sahip olur. İşte o an adalet tecelli imkanı bulabilir, kötülerle iyiler denk güçlerle mücadeleye girişirler. Aksi halde kendini, halkını korumasının imkânı yoktur He-Man in.

Maalesef günümüz dünyasında mazlum devletler bir He-Man e ihtiyaç duymakta ancak. Özellikle de İslam coğrafyası. Batı medeniyetinin göbeğinde olduğu halde Sırpların katliam ve zulmüne maruz kalan Bosna’da, ABD ve müttefiklerinin züccaciye dükkanına girmiş fil edasıyla darmadağın ettiği (üstelik iki kez) Irak’da, göz dikilebilecek hiçbir şeyleri olmadığı halde önce Rusların sonra ABD’nin yıllarca işgaline uğrayan Afganistan’da, ve üzerinden koskaca Rus ordularının geçirildiği küçücük Çeçenistan’da, İsrail’in; topraklarını tırtıklaya tırtıklaya puzzle a çevirip etrafını da beton duvarlarla örüp dış dünyaya kapattığı Filistin’de, Afrika’da muhtelif yerlerde şahid olduk türlü İskeletorların Müslüman coğrafyası üzerine uyguladıkları gazabı.

Hristiyan batı – Yahudi aleminin üzerinde ABD hamilik ederken, Kendi hinterlandında Rusların hamiliği bulunurken, Budist camianın koruyuculuğunu Çin üstlenmişken ne yazık ki Müslüman coğrafyasının haklarını koruyabilecek, üzerlerine çullanılmasını engelleyebilecek bir süper güç; hadi olmadı yarı süper güç dahi yoktur.

Bu temsil adaletsizliği sadece askeri – nükleer mecrada değil, dünyanın seyrinde payı olan tüm mecralarda mevcuttur. IMF, Dünya Bankası, Kredi derecelendirme kuruşları gibi ekonomik mecralarda batının hakimiyeti söz konusudur. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) gibi tüm dünyanın nükleer güvenliğinden mesul bir kurumda da nedense ABD, Rusya, Çin, İsrail gibi ülkelerin elindeki nükleer silah envanterinin sayısı, güvenliği hemen hiç mevzu bahis olmamakta; Pakistan, İran gibi ülkeler söz konusu olduğunda şahin kesilmekte, rapor üstüne rapor yayınlamakta, hakim dünya medyası da batının hassasiyetleriyle bize hadiseleri göstermekte, gündemi bu minvalde oluşturmaktadır.

Tüm bunlar ortadayken bize kalan da İran’ın nükleer macerasını konuşmak oluyor sadece. İslam coğrafyasının ve diğer ezilen devletlerin akıbetini bir bir görerek kendine kalkan oluşturmak, caydırıcılık sağlamak için can havliyle nükleer güce sarılan İran’ı anlamakta güçlük çekiyoruz nedense.

Nükleer santral satın almak istediğimizde dahi karşımıza çıkarılan türlü zorlukları, oynanan alicengiz oyunlarını, medya – STK manipülasyonlarını hatırlayalım. Küresel güç olabilmenin ön koşullarından biri nükleer silah sahibi olmaktır. Biz de sahip olmak istediğimizde daha neler ile karşılaşabileceğimiz çok da meçhul değildir; İran örneği ortadadır. Tabii ‘’He-Man’’ olmak istiyorsak!

Küresel bir adalet sağlamak gibi bir derdimiz yoksa, vicdanımız rahatsa, şimdilik bize dokunmayan yılana ses etmeyeceksek ‘’Edım’’ olarak kalmaktan da gocunmayalım.
Cüneyt Çatıkkaş 16/11/2011

Yorum bırakın

Information

This entry was posted on 26 Kasım 2011 by in İnce Siyaset and tagged , , , , , , , , .